Gösteri Toplumundan Rahatsızız

İçinde bulunduğumuz çağ, küreselleşmenin doruk noktalara çıktığı, tek tip insan modelinin farklı kültürler arkasına perdelenerek meşruiyet sağladığı, rekabetin, bireyciliğin, konformizmin ve kariyerizmin beyinlerimizi kapladığı bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkıyor.

Sözün kıymetinin bilinmediği bir düzen sürüp gidiyor. İnsanların birçoğu neyi neden söylediği ile ilgili o kadar az kaygı taşıyor ki, istemeden sistem içerisine bir cevap yerleştirip yoluna devam ediyor. Eleştirdiğinde dahi, kendisine değil de hep başkalarına bir öneri getiriyor.

Tüm kavramların iğdiş edildiği bu günlere olan rahatsızlığımızı birkaç ironik örnekle anlatmak isteriz. Bu örnekleri hayatın tüm safhalarında gözlemlemek mümkün hâle gelmiş durumda.

İlk olarak, en yakın tartışmadan başlayabiliriz. Son günlerde bir video dolaşıyor sosyal medyada. Son derece duyarlı (!) bir vatandaş, İstanbul’daki AVM yönetimlerini arayarak kendini Hristiyan Kültür Vakfı yöneticisi olarak tanıtıyor. Mevcut yılbaşı süslemelerinden dolayı AVM’ye bir ödül takdim etmek istediklerini söylüyor. AVM yöneticileri bunu kabul ediyor tabii. Videonun sonunda AVM yöneticilerinin bu tavrının halkı Müslüman olan bu ülkeye yakışmadığına dair bir anlatı oluşturuluyor. “Burası Müslüman ülke kardeşim, işte böyle böyle Hristiyanlaşıyoruz” temalı bu video da muhafazakâr halkımız tarafından defalarca paylaşılıyor ve beğeniliyor. Ülkenin her yerinde kapitalizmin ibadethaneleri olan AVM’ler açılmış, yabancı sermaye kol geziyor, çarşı, pazar, esnaf kalmamış, mahalleler erimiş, toplumun her kesimine inanılmaz bir tüketim kültürü aşılanmış, aynı bina içinde emperyalist sermayeler emek sömürüsü yapıyor, alçak emelleri için güç topluyorken, en alt katta bulunan mescit, alışverişe bir namaz molası verdirtiyor. Ezcümle, batının her türlü yaşam kodunu içimizde eritmişiz, şimdi yılbaşı üzerinden medeniyet tartışması yapıyoruz. Böyle yüzeysel eleştirilerle, kendi nefsimize açık kapılar, zevklerimize meşruiyet yolları açıyoruz aslında. AVM içindeki yılbaşı süslemesi ile Ramazan süslemesini birbirinden ayıran tek şey hamasettir.

İşte, bu hamasetten rahatsızız…

Bir yarışmacı, ekranlarda uyuşturucu görevi gören bir programa çıktı yakın zamanda. Bir ses yarışması, önünde bir jüri ve jürinin arkasında, TV karşısında milyonlar. Mikrofonu eline aldı, gözlerini kapattı ve Nesimî’nin o beytini okumaya başladı.

“İblis’in talim ettiği yola minnet eylemem

Zerrece tamahım yoktur şu dünya malına

Rızkımı veren Hüda’dır Kula minnet eylemem

Yeryüzünün halifesi hünkâra minnet eylemem.”

Alkışlar… Yorumlar… Jüri’ye baktı… “beni seçin… Star yapın beni” diye…

İşte böyle oluyor, tarihin bir kesitinde, sultana karşı ölümü göze alarak söylenen bu sözler, bugün bir şov programında, sözleri söylerken tam tersini yaparak kullanılıyor. Milyonlarca insan tarafından da alkış alıyor… Bütün değerler sırayla piyasaya sürülüp boğazlanıyor.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Fakat ne anlatmak istediğimiz aşikâr olmuş olmalı. Günlük hayatımızda, siyasetin içinde, olaylar karşısındaki konumlanmamızda mevziilerin bu kadar iç içe olması, birbirinden ayrılamıyor olması her geçen gün umutlarımızı azaltıyor.

Kavramlarımızın içi boşaltılıp, sürekli piyasa lehine, hâkim iktidarlar lehine, liberal toplumsal yapı lehine kullanılıyor.

Bunlar üzerinden gösteri yapılıyor, güç devşiriliyor, toplum rekabetçi bir yapıya sokuluyor.

Simgeler oluşturulup, tepkiler onların üzerine çevriliyor. Topluluklar onlarla meşgulken, simgenin simgelediği yapılar sürekli güçleniyor.

Müslümanlar dahi, hayırlı bir hayatı değil daha refah içinde yaşayabileceği bir hayatı tercih ediyor artık. Seküler kültürle birlikte var olamayacağı için de, İslamî unsurları sulandırıyor, istediği kıvama getiriyor. Ahalinin son 15-20 yıllık süreçte girmiş olduğu bu halet-i ruhiyeyi kimlerin, hangi gerekçelerle hazırlamış olduklarını söylemeye çok lüzum görmüyoruz…

Evet rahatsızız…

Bu gösteri toplumundan da, bu ortamı hazırlayanlardan da, ayakta tutanlardan da rahatsızız…

Allah sonumuzu hayretsin…

01.02.2018