Tarih tekerrür edip dönüyor. İnsanoğlunun iktidar hırsı ve kazanımlarını koruma içgüdüsüyle yürüttüğü saçmalıklar, edindiği muktedirlik oranınca artıp azalmakta. Statüko olgusu, aktör ve form değiştirse de bütün kasvetiyle toplumların üzerinde kara bir bulut misali öylece durmakta.
Geçmişte Kemalist statüko; ceberut baskıları, terörize edişleri, manipülasyonları, medya oyunları, basitlikleriyle toplumu baskılayıp doğru bildikleri minvalde tek tip vatandaş oluşturma gayretindeydi. Muktedir oldukça aslında daha da yalnızlaşmışlardı, aciz ve çaresiz bir hâlde kazanımlarını koruma namına saçmaladılar, basitleştiler, haksızlıklar üstüne haksızlıklar yaparak kendi sonlarını getirdiler. Toplum nezdinde iyiden iyiye meşruiyetleri kalmayınca gelinen noktada toplumsal bir dönüşüm yaşandı. Ama sonrasında iktidarı eline alıp güçlenen yeni aktörler, aynı şekilde, güç sarhoşluğuyla kendilerini kaybettiler. Tarih iyi okunduğunda rahatlıkla görülecektir ki; toplumlar tek tipleştirmeye, otokratik anlayışlara, baskılara tahammül etmemektedirler.
İçinde bulundukları büyülenmiş atmosferde kendilerini hak görmeye devam etseler de, tek tipleştirmeyi başardıkları medya organlarıyla ahaliyi büyülediklerini zannetseler de tarihin tekerrür edip karşımıza farklı bir formda çıkardığı baskıcı rejimler, yine yerin dibini boylayacaklardır. Özgür ruhlar, özgün kimliklerini, ilkelerini, ideallerini, umutlarını terk edip tek tipleşmeyeceklerdir.
Biz Müslümanlar, geçmişte Kemalist statükonun karşısında nasıl dimdik durduk ise şimdilerde cari olan Tayyibist statükonun da karşısında dimdik duracağız. Ve her ne olursa olsun bu muhalif duruşumuzdan zerre miskal geri adım atmadan hak bildiğimizi söylemekten geri durmayacağız.
İçinde bulunduğumuz atmosfer insanların eleştirme yetilerini öldürdü, bu anlayışın olmadığı bir insan aslında boşlukta yaşıyor demektir. İrade gösterme, seçme, itiraz etme, sorgulama, eleştirme yetilerini kullanmayan bir varlığa “insan” denmez, olsa olsa “koyun” denebilir. Eleştirel mantık ve dil, yerini tamamen itaat ve korkuya bırakmış durumdadır.
Kendi basit anlayışlarından hariç hiç kimseye hayat hakkı tanımayan, kendi sığ mantıkları dışındaki her düşünceyi ötekileştiren, kendilerini hak karşılarındaki her oluşumu batıl olarak tanımlayıp yol alan, zulümle bezenmiş kendi yollarında yürümeyen herkesi öteki/hain/terörist olarak yaftalayıp yok etme eğiliminde bir yapı karşımızda durmakta. Devlet dairelerinde, bürokraside, yargıda, belediyelerde, üniversitelerde, sokak ve parklar dâhil kamusal alanda hatta ve hatta özel alanlarda dahi kendilerinden olmayanlara yaşam hakkı tanımama yolunda her geçen gün bir adım daha atmaktalar.
Son yıllarda bariz hissedilen güç sahiplerinin bu eğilimi, 15 Temmuz bahane edilerek ilân edilip pervasızca devam ettirdikleri OHAL politikalarıyla daha da hız kazanmıştır. Olağanüstü hâl; mutlak şeffafsızlık durumudur, şiddetle hukukun ayırt edilemediği noktadır, hukuktan azade bir alan yaratır.
Tek adam anlayışının hâkim olduğu dönemlerde tek tipleştirme eğilimleri daha da baskınlaşır, geçmişteki tek adam yönetimlerinin uygulamalarının aynılarını ve dahi daha fazlalarını görmekteyiz. Bu otokratik tipler, geçmişten dersler çıkartıp her geçen dönem anlayışlarını geliştirerek toplumlarının başlarına bela oluyorlar maalesef.
Beyaz Türklerin, Türk etnik yapısı üzerine inşa etmeye çalıştığı tek tip vatandaş ideallerini, tahayyül dahi edemeyecek şekilde AK Türkler oluşturmayı başardılar. Mevcut sistemi ayakta tutan maya ve tek tipleştirme zemini, Türk ulus kimliğidir. Özgün, özgür, farklılıklarıyla bir toplum inşa etme rüyasında olan temiz ruhlu bireyler bunu asla kabul etmeyecek ve karşılarında duracaktır.
Sesleri her geçen gün daha fazla çıkmakta, suçluluk psikolojisinden kaynaklı sanırız… Zulmün karşısında yeteri kadar ses çıkmıyorsa sanılmasın ki, makul ve meşrudurlar. Bugün tekelleştirdikleri medya organlarında, baskıladıkları sosyal medyadaki amigolarının böğürmeleri, kalemşorlarının zırvaları, tarafgirlerinin hamaset dolu kusmukları hâkim gibi görünse de sessiz çoğunluk nezdinde hiçbir karşılıkları yoktur.
Dünya üzerindeki tek tipleştirme düşünceleri, dünya üzerindeki renkliliği siyah ve beyaz tonlarına indirme düşüncesiyle aynıdır. Tek tipleştirmenin faşizan bir tutumla yapılmaya zorlandığı akımlarda insanların tekliği, aynılığı, farklı düşünemezliği temel çıkarımlardan biridir. Politik bir özne olan insan, hırs, makam düşkünü olmaya başladığında koltuğunu kaybetmemek adına kitlesel kırımlar yapıp, toplumu kendi ideolojisine boyun eğmeye zorlar. Yakın tarihimizde gözlemlendiği gibi Hitler Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Stalin Rusya’sı ve insanlık tarihi boyunca gelip geçen diktatörlerin örneklikleri bugünümüze ışık tutmaktadır.
Herkesi Türklük üzerine tekleştirip; kendilerine mutlak itaat eden çıkarcı, tutarsız, kaypak, korkak fertlerden oluşmuş bir toplum inşa etmektense. Eşitleyecekleri bir ideal arayışında iseler, ayeti kerime bize yol göstermektedir. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, en takvalı olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat Suresi: 13)
Tek tipleştirme, kişinin bireysel farklılıklarını ortadan kaldırarak üzerinde tahakküm kurmayı kolaylaştırır. Güç elde etme ve hâkim olma istidadı sonucu diğer insanları ezme ve insanı kendi istediği şekle sokma hastalığıdır bu. ALLAH’u Teala isteseydi insanları tek ümmet olarak yaratırdı. “…Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı, fakat sizi, her birinize verdiği şeylerde imtihan edecek. O hâlde durmayın, hayırlı işlerde yarışın. Nihayet dönüşünüz hep Allah’adır. O zaman O, hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.” (Maide Suresi: 48)
31.03.2018