Toplumun psikolojisi her geçen gün daha çok bozuluyor. Geldiğimiz noktada ahali, geleceğinden umutsuz, mutsuz, huzursuz durumda. Hukuktan ziyade toplumsal adalete bile hiç kimsenin güveni kalmadı. Bu tablo dâhilinde toplumu oluşturan bireyler, değerlerini, benliğini her şeyi kaybeder hâldedirler.
Toplum karaktersizleşiyor, daha doğrusu, toplumun karakteri bozuluyor, bozuk bir karaktere bürünüyor… Çıkarcı, yalaka, yardakçı, yalancı, hırsız, tutarsız, birbirini ezme dürtüsüyle düşünür hâlde bir anlayış toplumun karakterini belirler durumdadır. Taraf olmaya, cepheleşmeye, düşman olmaya endeksli bir anlayış hâkim, toplum ispiyoncu, paranoyak, şüpheci, hastalıklı hâle büründü. Üstten bakış, emir kipleriyle konuşma, ben yaptım oldu anlayışı olumsuzlanmamakta, tam tersi beslenmekte. Ahali, bu hasletleri normal, olması gereken, doğal dürtüler ve davranışlar olarak içselleştirmekte, daha birçok irili ufaklı bu kötü alışkanlıklar kodlarımızı ilmek ilmek dokumakta…
Ahali; kendilerine ekol olarak seçtikleri, örnek aldıkları, öykündükleri liderleri/öncüleri/büyüklerini taklit edip edindikleri bu hasletleri içselleştiriyor. Özellikle genç nesiller üzerinde bırakılan bu kir tortularını 50 yıl temizleyemeyiz. Ne de olsa bunlarla birlikte doğup bunların muktedirliği dâhilinde büyüdükleri için bu figürlerden başkasını görmedi gençlik, kabul gören bu davranışları bilinçaltlarında doğru olarak addediyorlar, onlar da haklı. Ama bunlardan başka, ahlakî değerlerde var ve hâkim anlayış olarak işlerlik kazanacaktır elbet bir gün…
Her şey okullardan başladı… Modern dönemde kirli zihinlerin icat ettiği en kirli ve en etkili yöntem olan zorunlu eğitim, topraklarımızda da cumhuriyetle birlikte hayatiyet bulup “Tevhidi Tedrisat Kanunu”yla uygulanmaya başladığından bu vakte kadar devlet için bulunmaz bir formül hâline geldi. Militarist bir mantıkla tek tip vatandaş yetiştirmenin beşiği olan okullarda, hâkim bir müdür/öğretmen figürüyle tanışan masum bir çocuk, sıra sıra dizilmiş sıralarda sıralandırılıp her gün yoklamalardan geçip zil sesiyle dışarı zil sesiyle içeri sokulup tekrar sıralandırıldıkları bir eğitime tabi tutulduk/tutuldular/tutulmaktalar. Hocanın iktidar alanında söz hakkı olmayan, özgürlüğü olmayan, fikir beyan edemeyen, eleştiremeyen, sorgulayamayan, soru soramayan, itiraz edemeyen bir sistemden geçmekteyiz. Bir hata yapsa, birilerini rahatsız edecek, bir soru soracak olsa veya bir şeye itiraz etmeye kalkacak olursa disipline sevk edilmeyle, cezalandırılmayla, olmadı uzaklaştırılmayla terbiye edilen bir toplum; bu eğitim sonrasında ticaretini de, aile yapısını da, sosyal etkileşimlerini de, yöneticilerle ilişkilerini de bu kodlarla şekillendirecektir elbet. Bu toplumda yönetici olmak kolay, ne desen yaparlar, tasdiklerler, desteklerler, isterlerse desteklemesinler. Ne âlâ memleket…
Hamasetle büyütülen bir nesil… Tutarsızlığın bir ahlak olarak öğretildiği bir nesil… Amaçları doğrultusunda her yolu mubah görüp önlerine geleni ezmekten çekinmeyen, ahlaksız bir nesil… İlkesiz, idealsiz, sorumsuz bir nesil… Ehliyeti ve liyakati geçer akçe olarak görmeyen, dayı edinme yolunda önlerine gelene yardakçılık eden bir nesil… Makam/mevki yolunda onurlarını, özgünlüklerini, benliklerini satan bir nesil… Kendilerince ulvi emeller uğrunda işlenilen/işledikleri adaletsizliği, haksızlığı, zulmü makul ve meşru gören bir nesil… Bu mu? Bu mudur arzunuz?
Bu kişilerle bir gelecek inşa edilemez. Bizler, neslimizin özgür, ferah, adil bir dünyada yaşamasını isteyenler olarak bu gidişata dur demenin vaktinin gelip de geçtiği kanısındayız. Hepimiz yarınımız için, yarın çocuklarımızın huzur/güven/selamet içinde yaşaması için çırpınıyoruz. Düşünmeyen, düşünemeyen, düşünmesi en hafif ifadeyle kerih görülen bir toplumda nesillerimizi nasıl yetiştiririz ki. Yok eğer tek tipleşmiş, koyunlaşmış, her esen/estirilen rüzgara kapılıp savrulacak, popülist, uyuşturulmuş, kültürsüz, ahlaksız, ilkesiz, idealsiz bir nesil yetiştirmekse arzunuz bilin ki sırf kendi çocuklarımız için değil, sizin temiz evlatlarınız içinde buna izin vermeyeceğiz… Her ne kadar elinizdeki güçle topluma yüksek dozda uyuşturucu nakşetseniz de, Yaratanımız tarafından fıtratına nakşedilmiş özgürlük arzusuyla yanıp tutuşan bir nesli karşınıza dikeceğiz…
Artık devlet dairelerinde, bürokrasi içinde, özel şirketlerde, sosyal arenada dahi bu anlayışlar hâkim durumdadır. Özgün düşünebilme, yanlışa itiraz edebilme, fikrini beyan edebilme iradesini kaybetti herkes; korkak, onursuz bireyler hâline gelindi. İnsanlar, yaptığı iş içinde üstüne karşı en basit bir yanlışı bile dillendiremiyor artık, üst mertebedeki idarecinin hatasını eleştirip giderme yetisini bile kaybetti. Çünkü sistem bu mantık üzerine kurulu… İnsanoğlunun düşünme, soru sorma, itiraz etme, isyan etme duygularını öldürdüğün vakit hele de gençlerin hele de çocukların bu fıtri dürtülerini bastırdığın vakit o toplumdan bir hayır gelmez… Kişi robotlaşmak yerine özgürce düşünüp fikrini ifade edip bir şeyler üretmeye yönelmelidir.
“Siz düşünmeyin, biz düşünürüz” diyorlar zımnen… “Bu ülkeye sosyalizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyen Demirel anlayışı canlı kanlı karşımızda durmakta. İnsanlar, özgün bir düşünce içinde değer üretmeye meylettirilmiyor, tam tersine “her şeyin en iyisini biz sizin adınıza düşünür yaparız, siz sadece bizi destekleyin/pohpohlayın/tasdikleyin” anlayışı hâkimdir. Bugün “doğru” dediğine yarın “yanlış” diyenin, bugün “buradan gidin” deyip yarın “şuradan gidin” diyenin arkasından yol alınmaz, arkasından gideni meçhule doğru sevk eder… Ne tür büyüleyen bir sirk sergileniyor ki; bu denli tutarsızlıklar dahi görülmüyor, garipsenmiyor ve daha hâlâ arkasından sel gibi gidiliyor.
Toplum/insan ilk önce düşünebilmeli, düşüncelerini ifade edebilmeli, doğruyu/yanlışı ayırt edebilecek bir basirete sahip olmalıdır. Ama tarih boyu gözlendiği üzere muktedirler düşünen bir toplum arzu etmezler, öyle olsa kendi sonlarının geleceğini gayet iyi bilmektedirler.
Geçen seneler dillendirilen “toplum dindarlaşıyor” söylemlerinin tersine “toplum sekülerleşiyor” hem de kayda değer bir hızla… “Din/dindarlık buysa bizden uzak dursun” diyerek özellikle gençler dünyevileşme eğilimi gösteriyorlar. Zihnen bakir gençlerden ziyade toplum içinde muhafazakâr aidiyetleri olan bireyler bile dinden soyutlandılar. Bu noktada “İslam” demiyorum, İslam adı altında İslam’la uzaktan yakından alakası olmayan figür ve söylemlerin hâkim olduğu bir din işlevseldir. İnsanlar da “bu sahte dinden, vebalı gibi kaçayım” derken ne yazık ki İslam’dan uzaklaşmaktalar. Evet, onların dini yaygınlaşıyor. Yani “toplum dindarlaşıyor” cümlesindeki ‘din’ İslam değil, ne olduğu belirsiz tabular yığınıdır…
Ahlakî değerlerin hâkim olup toplumun sorunlarına çözüm üretemediği, daha doğru ifadeyle hâkim olup çözüm üretmesine mahal verilmediği için ahali, bu değerlerden/ilkelerden/ölçülerden umudunu kaybetti. Bireysel olarak bu değerleri ayakta tutan birçok güzel insan mevcut ama ne yazık ki, toplumun kahir ekseriyetine yansımadığı için etkin bir boyutta değildir. Bu etkinsizlik de umutların yitmesine neden olmaktadır. Hatta bugün bu değerlerin varlığı dahi unutulur hâle geldi.
Rabbim neslimizi muhafaza etsin… Nefsine kurban olmuş aşağılık mahluklara fırsat vermesin…
16.20.2018