İstirham ediyorum, insanlığa ve İslam’a bu kötülüğü yapmayın

Söylemlerimi iki veçheden belirteceğim; bu güzel topraklarda yaşayan bir yurttaş olarak ve İslam ümmetinin ferdi olan bir Müslüman olarak. Basit manada parti tarafgirliğiyle konuşmuyorum, bu cahili çarkta tarafım yok, tarafım Hak’tan gayrisi değildir.

Son 5 yıldır gelinen noktada politik hesapların, siyaset ilminin, dengelerin, partilerin, kişilerin, proje ve programların, genel geçer doğru yanlışların, zahiri kananım kayıpların, olanın olmayanın, onun bunun şunun hiçbir şeyin bir önemi yok… Reel politikten öte mesele, bir anlayış ve ahlak meselesidir.

Maddi ve manevi olarak varlık yokluk mesabesindeyiz… Mevcut yapı tekrar geldiği takdirde, kurup oturttukları nizamı doğal olarak daha da güçlü/derinlemesine/acımasızca sürdürecek. Daha da kötüsü bunca yaptığı kötülüğü tasdiklenmiş olmanın verdiği özgüven ve rahatlıkla, kendinden daha da emin olarak pervasızlığa, keyfi uygulamalara, hukuksuzluğa hız kesmeden devam edecektir.

Vurgulamak istediğim asıl mesele toplumsal ahlak düzeyinde bir nokta. Bütün bunları fiilen yapması ayrı bir mesele ama daha da vahimi bu kötülükler, adaletsizlikler, ahlaksızlıklar ahlak haline geldi/geliyor/gelecek. (Manevi ve ahlaki boyuttan ziyade maddi olarak Türkiye diye bir ülkenin kalmayacağı ayrı bir mevzu)

İnsanlığın serüveni tarihe miras bırakmaktan ibarettir, iyilik veya kötülük ne bıraktık yarınlara bütün mesele bu. Miras derken de maddi metâdan, tarihi eserlerden, ev araba, yol köprü, gücü temsil eden ordugâhlar felan değil bütün boyutlarıyla düşünce ve ahlaktan bahsediyorum.

Bu iktidar; son 10 yılda ahlaksızlığın kitabını yazdı ve topluma bunu miras bıraktı, bu ahlak/sızlık da geçer akçe haline geldi, bir dönem daha müsaade edildiği takdirde geri dönülmesi zor boyutta meşrulaşacak. Kötülük tarih boyu hâkim olmuş ama bu denli ahlak haline büründüğü bir dönem olduğunu zannetmiyorum. Zihinlerde inşa olunan bu necaseti temizlemek, makul bir zemin yakalandıktan sonraki 50 yılda toplumsal algıdan giderilemez…

Durup bir nefeslenin, sözlüğü açıp aklınıza gelen gelmeyen bütün kötü hasletleri alt alta sıralayın; yalancılık, tutarsızlık, liyakatsizlik, hırsızlık, kayırmacılık, çıkarcılık, yolsuzluk, rüşvet, tehdit, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma, iftira, kibir, riya, suizan, haset, popülizm, hamaset, keyfi uygulamalar, suçluyu koruma, hukuksuzluk, adaletsizlik, haksızlık, kötülük kötülük kötülük ve objektif olarak değerlendirin, fiilen nereye tekabül ettiğine bakın, karşınızda RTE’nin şahsında hayat bulmuş bir yapı ve güruhu göreceksiniz.

Bütün bu kötü hasletlerin taşıyıcılığına soyunup toplumda özelliklede gençler üzerinde (onunla gözlerini açtılar hayata) meşru hale getirdi. Daha da kuvvetlenerek geldiği saatten sonra perçinlenip toplumun ahlakı olacak bunların ahlaksızlıkları, zihinlerin derinliklerinde geçer akçe olarak algılanıp gösterilecek. İnsanlar bakıyor; toplumda “zahiren” kazanmanın başarılı olmanın, güçlü ve zengin olmanın yolu yukarıdaki kötülükleri işletmekten geçiyor, özellikle gençlerin anlık bu yola tevessül etmelerini boş verin bu yol ve yöntemleri, bu ahlaksızlığı toplumsal bir davranış haline getirip karakterlerini şekillendirecekler.

Sadece Türkiye de değil, Dünya’da yaşayacak bütün insanlığa bir timsal oldu/olacak bu örnek… Bundan daha kötü bir tablo olabilir mi insanlık için, kimse bana “ya o din düşmanları teröristler” söylemine soyunmasın. Ortada 22 yıldır süre gelen buz gibi bir gerçek var, gerçekliğin karşısında kuvvetli de olsa bir olasılığı mevzu etmek en hafif ifadeyle popülizmin kurbanı olmuş bir saflıktır. Ayrıca burada herkes gibi dayatılan tercihler arası tercih yapmıyoruz, bir ahlaktan anlayıştan düsturdan bahsediyoruz. Vurguladığımız iki ana unsur, gelecek olan herhangi bir aktörde kısa ve orta vadede hayat bulamaz, sıraladığımız kötü hasletler insan olmaları hasebiyle tabiki onlarda da yeşerebilir, olacaktır ama toplumsal algı ve etki oranının bu denli ahlak haline gelmesi çok uzak çünkü kimse bu cibilliyetsizleri tabulaştırıp tapar edayla kendisine koşulsuz örnek almaz. Tek adam ve anlayış hakim olamayacağı için rol model alınamaz. Olası kişilerin söylem ve fiillerinin İslam’a mal olup dejenerasyon doğurma olasılığı namümkündür, istese de temsil edip bu denli zarar veremez.

Daha daha da kötüsü, üzerlerine giydikleri kisve yüzünden yaptıkları ne kadar kötülük varsa hepsi hatta daha fazlası toplumdaki İslam algısına mal edilmektedir çünkü İslam kisvesi altında mevcudiyetini sürdürmektedir. İslam tarihi dine karşı din savaşımından ibarettir, karşıtları hüseyni olmasa da yezid anlayışı kıyamete kadar varlığını sürdürecek, sürdürmekte. Hz. Hüseyin, onurlu bir insanın nasıl durması gerektiğine dair bir timsal miras bıraktı. Sonrasında hayat bulacak Yezid figürlerinin karşısında Hüseyin gibi İslamı yaşayan/temsil eden biri olmayadabilir, “Hüseyin” örnekliği olması gerekenden ziyade olmaması gerekeni işaret eder, uyarır, telkin eder.

Ağızlarına ayetleri sakız yapan, elbiselerini yeşile boyayan, dillerinden Allah Kitap düşürmeyen, mızraklarında sahifeler savuran, İslami değerleri kullanarak toplumu uyutup iktidarlarını devam ettirme gayretinde olan/olacak İslamsı tiplemeler oldu/olacak. Şimdi de karşımızda Hâzâ Tayyip Erdoğan öncülüğündeki AKP iktidarı. Muaviye anlayışı kendi içinde art niyetle bilerek işleyen bir süreç olmaya da biliyor çoğu zaman, İslami bir hayat anlayışına sahip bir kişi toplumunda iktidara gelmeye çalıştığında/geldiğinde. Maddi/manevi dünyalık ihtirasların ve nefsinin kurbanı olup kendisini kaybedip iktidar hırsıyla gözü kör olduğunda ne yapacak, yaptığı kötülüklerin farkına varıp düzeltecek veya öyle böyle taşıdığı kimliği atacak mı? Tersine kullanacaktır, sonuna kadar da kullanmaktadır. Dürtüsel olarak, iktidara ulaşmanın ve devam ettirmenin en kolay ve sağlam yolunun bu olduğunun bilince (ataları gibi) hareket ediyor, sonraki süreçlerde ise edindiği iktidarı ve gücü korumak için bulunduğu toplumun dini ve milli değerlerini pervasızca kullanıp, duygularını suiistimal edip kazanımlarını sürdürmek için yapamayacağı şey yoktur.

Hüseyin’in bıraktığı mirasın anlamını idrak etmiş bir Müslüman, olumlu olumsuz diğer bütün unsurlar bir yana sırf bu anlayışla tavrını duruşunu sözünü ve iradesini şekillendirmelidir. Bir Müslüman; Nasıl bir algı, dürtü, refleksle Muaviye ve oğlu Yezid anlayışının hâkimiyetinin derinleşmesine müsaade eder, daha da vahimi destekler sorusunun cevabını kendisine vermesi gerekmektedir.

Yukarıda saydığımız özelliklerin daha da fazlası özelde onların vasıfları olsa da, islamsı kimliklerinden dolayı ister istemez toplumsal algı düzleminde “Müslümanlıkla” eşitleniyor, üzerine yapışıyor, mâl ediliyor. Haksızda değiller çünkü sadece yapan Müslüman kılıklı değil, makul görüp destekleyenlerde muhafazakâr Müslümanlar. Eleştirmesi, kerih görmesi hatta bu Yezid yöntemlilerle İslami değerleri temizde tutma gayretiyle mücadele etmesi gerekirken öyle böyle doğru/makul/meşru görüyor ve sadece bunları değil, (dolaylı olarak) icra ettikleri ne kadar kötü davranış varsa hepsini meşrulaştırıyor. Halk arasından bir gençte durup bakıyor, “bunlar İslamsa ben İslam değilim” diyor ve ne yazık ki haklı…

Ek olarak; bu necis hasletlerin normal insani boyutta toplumun ahlakı olmasına vesile olması bir yana, İslami kavramlar ve İslam düşüncesi dahi bu necisliğin kurbanı olmaktadır. Yani dışarıdan Müslümanın/İslam’ın nasıl algılandığı ve sonuçları bir yana içeriden Müslümanın algıları dahi kirletilmekte, iğdiş edilmekte hatta yer değiştirmekte; haramlar helal, batıllar hakikat olmuş durumda. Genç bir Müslüman bakıyor ki; “islamın bayraktarı” varlığını yalana, tutarsızlığa dayandırmış yürüyüp gidiyor ve “başarılı” demek ki Müslüman yalan söyleyebiliyor, tutarsızlık abidesi olup bir gün öyle bir gün böyle de olunabiliyormuş. Yapacağı ve yaptıracağı her kulvardaki işte liyakatsizliği işletebiliyormuşuz, haksızlık yapıp kayırmacılık yapabiliyormuş bir Müslüman, artık öyle bir algı doğdu ve norm haline geldi ki herkes aksinin mümkün olmayacağı ve normalin bu olduğunu kanıtsadı ve utanmadan herkes “dayı” arayışına giriyor. Faiz haram olmaktan çıkmış artık normal bir şey olmuş, neredeyse fıkhi boyutta dahi “FAİZ” meşrulaşmış halde. Dahası da var çokça… Müslüman bir genç bakıyor; milletin gariplerin hakkını gasp edip yolsuzluk, hırsızlık, zimmete mal geçirme, ihaleye fesat karıştırıp komisyonculuk (reisin varlığı bunun üzerine kurulu) gayet rahat rahat yapılabiliyormuş, imam başı çekerse cemaat ne yapmaz ki, bir de “davaları” için yapıyorlar ya tadından yenmiyordur. Birde takiyecilik, meşrulaştırdıkları emelleri uğrunda her yolu mubah görme var, hatta ve hatta bu uğurda öldürmeyi/işkence etmeyi/hapse atmayı/iftira atmayı/zulmetmeyi makul gören bir anlayış bir ahlak edindi Müslüman. Daha sayamayacağım nicelerinin üstünde her manada ilkesizlik, kimliksizlik, karaktersizlik geçer akçe oldu, farkında olmadan bilinçaltında bu kavramlar olumsuz değil olumlanıyor. İslam’a bundan daha büyük bir kötülüğü kim yapabilir, kim…

En temel yanlışta şuradaki; bunların İslam ile uzaktan yakından alakaları yok, bu toplumda yaşayan birçok kişi gibi namaz kılan, Kuran okuyan, hacca giden, başörtüsü ve takke takan sağcı muhafazakâr pragmatist bir politik figürdür, başkaca bir durum yok ortada… Her hangi bir siyasetçi gibi yönetime gelip koltuğunu muhafaza etme gayretindeki zavallı bir anlayıştır hâkim olan furya. Bu bir kişi değil; bir mantık, anlayış, bir ahlak/sızlık, hayat tarzıdır.

Burada sorun İslami bir ufka, umuda, anlayışa, yaşam tarzına sahip birinin toplumu yönlendirme ve yönetme sahasında olması değil… Bu islamsı tiplerle salih ve sahih Müslüman kişiliğin asli farkı şu ki, Müslüman için iktidar hedef değil yolun bir kısmıdır, devlet amaç değil araçtır. Müslümanın amacı ve hedefi tek kelimeyle toplumu aşağıdan yukarıya ıslah etmektir sadece. Müslümanlara İslam’ı yaşayıp yaşatmaları telkin ediliyor, kullanmaları değil. (Mevzunun burası uzun hikâye)

Bir toplumda hak ve hukuk işletilmediğinde, olmadığında toplumsal güven duygusu yok olur. Maddi manevi güvenlik duygusu kalmadığı takdirde umutsuzluk baş gösterir, toplumda özellikle gençlerin yarınlarından umudu olmazsa başka söyleyecek bir söz yoktur olan ve olacaklar üzerine. Giriş kısmında “artık hiçbir şeyin önemi yok” derken bundan bahsediyorum, umudun olmadığı bir toplumda başka hiçbir şeyin önemi yoktur. Bu atmosferde ne İslam’dan, ne sosyal kültürel gelişmelerden, ne ekonomik dengelerden, ne siyasi ritüellerden, ne ailevi bağlardan, ne yoldan köprüden, ne sihadan helikopterden, ne arabadan uçaktan, ne eğitimden sanattan bir şey hakkında olumlu olumsuz konuşmak dahi anlamsızlaşır.

“Hukuk” başta hukuku katledenler olmak üzere hepimiz için gerekiyor. Kemalist ideolojinin hâkimiyeti altında, yıllardır İslami camia ve türk ulus yapısına tehdit teşkil eden yapılara negatif ayrımcılık uygulanmakla beraber, eskiden öyle böyle az çok hukukun temel kaideleri ritüelleri süreçleri işletiliyordu. Hali hazırda değil İktidar/devlet için risk teşkil edenleri normal vatandaşlara dahi işlememekte, çünkü ülkede tek kelimeyle tayyip hukuku işlemektedir. Herhangi bir ideoloji baskısındansa tek bir kişinin baskısı ayrı bir zulümmüş. 6 yıldır hakim olan tek adam rejiminde onun ve anlayışının istediği kişi mahkum, istemediği zalim bile özgür olarak hayat sürmekte bu güzel topraklarda…

Ezcümle; bu kerih iktidar zaten fazlasıyla hayat bulmuşken, değil bir 5- 10 yıl daha (son üç yıldır bıraktırılmalıydı) iki dakika daha görevde kalması, insanlığa ve İslam’a ihanettir. Toplumsal algı ve boyutta belirtilenlerden ziyade tahayyül dahi edilemeyecek ahlaki ve düşünsel zararlar peyda edecektir. Bu tespit ve uyarılar ışığında, geleceğimiz adına olumlu olumsuz söz söyleyecekler buyursun…

Yusuf Şanlı